Logo

homeBlogTitle

blogDetailSubTitle

Marka: Gerçeklik mi Yoksa Algı mı?

İletişimMehmet Kaya -
Marka: Gerçeklik mi Yoksa Algı mı?

Nöropazarlama, markalaşmanın gücünü tamamen yeni bir bakış açısıyla sunmaktadır. Nöropazarlamanın bulguları, markaların aslında bildiğimizden çok daha fazlası olduğunu ortaya koyuyor. Yapılan bir araştırma, insanların sevdikleri markanın sembolünü ve inandıkları dinin sembollerini gördüklerinde aynı beyin bölgesinin aktive olduğunu göstermiştir. Başka bir çalışma, kişilerin gözlüklerinin Ray-Ban olduğunu öğrendiklerinde daha uzak mesafeleri daha net gördüklerini, Nike markasını duyduklarında golf atışlarını daha başarılı bir şekilde gerçekleştirdiklerini göstermektedir. 

 

Coca-Cola ve Pepsi arasındaki rekabet, nöropazarlama sayesinde yepyeni bir boyut kazanmıştır. 1975'te yapılan kör tadım testlerinde, Pepsi daha çok tercih edilse de tüketiciler markaları gördüklerinde tercihleri büyük ölçüde Coca-Cola'ya kaymıştır. fMRI gibi beyin görüntüleme teknikleriyle yapılan araştırmalar da bu bulguları desteklemektedir. Marka görselinin olmadığı durumlarda Pepsi, beynin ödül merkezinde daha yüksek bir aktivasyona neden olmuştur. Ancak markayı gördüklerinde Coca-Cola'nın güçlü marka imajı, tüketicilerin davranışsal tercihlerini ve beyin aktivitelerini önemli ölçüde etkilemiştir. Bu sonuçlar, Coca-Cola'nın sadece tadıyla değil, aynı zamanda güçlü marka algısıyla tüketicilerin zihninde özel bir yer edindiğini göstermektedir.

 

Bu çalışma, Coca-Cola ve Pepsi gibi devlerin arasındaki rekabetin sadece damak tadından ibaret olmadığını kanıtlamıştır. Beyin taramaları, içecekleri tadan kişilerin hangi markayı tükettiklerini bilmelerinin, tercihlerini belirleyici bir faktör olduğunu ortaya koymuştur. Beynin, kültürel etkileri barındıran hafıza bölgeleri bu deneyimde aktif hale gelmiştir. Bu sonuçlar, araştırmacılara göre, kültürel bir marka imajının tüketici davranışlarını nasıl şekillendirdiğini nörobilimsel olarak açıklamaktadır. Nöropazarlama alanındaki diğer çalışmalar da benzer bulgulara ulaşmıştır. Bu durum, bir markanın imajının yarattığı algı ve bilinçaltı çağrışımların, markalaşma sürecinde hayati bir öneme sahip olduğunu göstermektedir.

 

Yapılan bir tüketici davranışı araştırmasında, katılımcılara bir dakika içinde hatırladıkları en fazla marka sayısını söylemeleri istendiğinde, ortalama sadece 2 marka söyleyebilmişlerdir. Daha da dikkat çekici olanı, Coca-Cola ve Apple gibi "başka marka kullanmam" denilen, yani tüketicilerin çok bağlı olduklarını düşündüğümüz markalarda bile bu durumun çok farklı olmamasıdır. Sadece %1'lik bir kesim 10'dan fazla marka adı sayabilmiştir. Bu durumun altında yatan temel neden, "psikolojik mesafe" kavramıyla açıklanabilir. Yani insanlar ve markalar arasındaki algılanan uzaklık, bu durumu şekillendirmektedir. Tüketici araştırmaları, bu mesafenin azaltılmasının markalar için büyük önem taşıdığını göstermektedir. Marka süreçlerinde bu faktörü göz önünde bulundurarak, tüketicilerin duygularına ve zihinlerine doğrudan hitap eden, etkili ve kalıcı bir marka imajı oluşturmak mümkündür.

 

Markanın gerçekliği, yalnızca somut özellikleriyle değil, tüketicilerin zihninde yarattığı algılarla da şekillenen karmaşık bir yapıdır. Bir otomobil markası, motor gücü gibi somut özellikler kadar, güvenilirlik ve prestij gibi soyut kavramlarla da tanımlanır. Ancak bu algılar, markanın gerçekleştirdikleriyle tutarlı olmadığında zarar görebilir. Örneğin, doğal ürünler vaat eden bir kozmetik markasının sentetik içerikler kullanması, tüketicilerin beklentileriyle çelişerek markaya olan güveni sarsar ve olumsuz bir algı oluşturur. Kısacası, markanın gerçekliği, tüketicilerin deneyimleriyle doğrudan ilişkilidir ve bu deneyimler, markanın algılanışını şekillendirir.

 

Tüketicinin zihninde şekillenen marka algısı, markanın gerçekliğinden bağımsız olarak, tamamen subjektif bir deneyimdir. Ayna nöronlar sayesinde, tüketiciler bir markanın yarattığı duygusal dünyayı adeta kendi deneyimleriymiş gibi yaşarlar. Örneğin, spor giyim markalarının başarı ve özgüven vurgulu reklamları, tüketicilerin kendilerini daha güçlü ve başarılı hissetmelerine neden olur. Bu algılar, markanın sunduğu ürünlerin ötesinde, duygusal tepkiler, geçmiş deneyimler ve sosyal etkileşimler gibi birçok faktörün etkisiyle şekillenir.

 

Nöropazarlama araştırmaları, tüketicilerin markaları nasıl algıladığını daha iyi anlamamızı sağlar. Beyin görüntüleme teknikleriyle yapılan çalışmalar, tüketicilerin markalara verdikleri duygusal tepkileri ölçerek, bu tepkilerin markanın gerçekliğinden ne kadar farklı olabileceğini ortaya koyar. Örneğin, Apple'ın tüketicilerin beyninde duygusal bölgeleri daha fazla harekete geçirdiği, Samsung'un ise daha çok rasyonel düşünmeyle ilişkili bölgeleri aktifleştirdiği görülmüştür. Bu nedenle, iPhone'u almak için günlerce kuyrukta bekleyen veya değerli eşyalarını takas eden tüketicilerle karşılaşmak mümkündür. Çünkü Apple, tüketicilerin beyninde sadece duygusal bölgeleri uyarmakla kalmıyor, aynı zamanda tanıdığımız ve sevdiğimiz insanların yüzünü tanımaktan sorumlu olan bölgeyi bile aktif ediyor.

 

Sonuç olarak, satın alma kararları gibi markalaşma süreçleri de büyük ölçüde bilinçaltımızda şekillenir. Markalar, somut özellikleri kadar tüketicilerin zihinlerinde yarattığı algılarla da var olur. Nöropazarlama, bu iki unsuru bir araya getirerek, markaların tüketici zihninde derin ve kalıcı izler bırakmasına yardımcı olur. Kısacası, bir marka, tüketicinin zihninde yarattığı algıdan ibarettir. Bu nedenle, başarılı bir markalaşma için, markanın sadece fiziksel varlığı değil, tüketici algısı üzerindeki etkisi de dikkatle incelenmelidir. Nöropazarlama yöntemleriyle elde edilen bulgular ışığında, markalaşma stratejileri, tüketicilerin duygusal ve bilinçaltı dünyalarına hitap edecek şekilde tasarlanmalıdır.

newsletterTitle

newsletterDesc
newsletterRightTitle
newsletterRightSubTitle
newsletterRightDesc
footerBrandText
headerSocialText
InstagramLinkedin
© Tüm Hakları Saklıdır. Deeper Strategy – 2025
Made with love