Logo

homeBlogTitle

blogDetailSubTitle

Markalar ne söylüyor, tüketici ne anlıyor?

PazarlamaMehmet Kaya -
Markalar ne söylüyor, tüketici ne anlıyor?

Kurumsal iletişimde en büyük zorluklardan biri, markanın iletmek istediği mesaj ile tüketicinin bu mesajı nasıl algıladığı arasındaki farktır. Bu algısal boşluklar, bilişsel önyargılar, geçmiş deneyimler ve bireysel beklentiler gibi birçok faktörden etkilenir. Markanın net bir mesaj iletme maksadına rağmen, tüketiciler bu mesajı yanlış yorumlayabilir. Özellikle sosyal medyanın yükselişiyle birlikte, markaların mesajlarının tüketiciler tarafından farklı çerçeveler içinde değerlendirilmesi yaygınlaşmıştır. Sosyal medya, bireylerin başkalarının görüşlerine anında ulaşmalarına olanak tanıyarak, algısal boşlukların büyümesine neden olur.

 

Algısal Filtreler ile Mesajların Dönüşümü

Her birey, aldığı mesajları kendi deneyimleri, inançları ve duygusal durumlarıyla filtreler. Bu kişisel süzgeçler, kurumsal iletişimdeki en büyük engellerden biridir. Mesajın markadan çıkış şekli ile tüketicinin zihnindeki yansıması çoğu zaman aynı olmaz. Örneğin, Netflix'in DVD kiralama ve online izleme paketlerini ayırma stratejisi, müşteriler için daha fazla seçenek yaratmayı hedeflerken, fırsatçılık olarak algılanmış ve olumsuz tepkilere neden olmuştur.

 

Nobel ödüllü bilim insanı Daniel Kahneman’ın "Sistem 1 (Hızlı)" ve "Sistem 2 (Yavaş)" düşünme biçimleri teorisi bu durumu açıklıyor. İnsanlar çoğunlukla hızlı ve duygusal tepkilerle karar alır. Bu nedenle, markaların karmaşık mesajları bile duygusal ve rasyonel dengeleri gözeterek çerçevelemesi gerekir. Örneğin, bir otomobil markasının "sürdürülebilirlik" vurgusu bazı tüketicilerde "yüksek fiyat" algısı yaratabilir.

 

Kriz Anlarında İlk Camı Kırmadan İletişim Yönetimi

Kriz yönetimi, algısal boşlukların en belirgin olduğu alanlardan biridir. Yanlış veya zamanında yapılmayan iletişim, krizin derinleşmesine yol açabilir. Beyin, kriz durumlarında adalet ve kandırılma hislerine karşı çok duyarlıdır. Bu duygular harekete geçtiğinde, insula (iğrenme ve acı merkezimiz) devreye girer ve şiddetli tepkiler ortaya çıkar.

 

Psikoloji literatüründeki "Kırık Cam Teorisi" de bu duruma ışık tutar. Küçük bir hatanın göz ardı edilmesi, daha büyük sorunlara zemin hazırlayabilir. Kriz anında doğru iletişim stratejileri hızlı, duyarlı ve sonuç odaklı olmalıdır. Aksi takdirde tüketicide adalet duygusu zedelenir ve markaya duyulan güven hızla erir. Son dönemde Patiswiss olayı bu tür bir krizin etkilerini açıkça gösterdi. Deprem sırasında geciken telekom ve sigorta şirketlerinin de benzer şekilde büyük tepki çektiğini hatırlarsınız. Kriz yönetiminde ne kadar geç kalınırsa, adalet mekanizmasının devreye girmesi ve markaya duyulan güvenin kaybolması o kadar olasıdır.

 

Tüketici Beyninde Mesajları Çerçevelemek

Tüketiciler bir mesajı algılarken birçok bilişsel önyargı devreye girer. Bunlardan belki de en önemlisi çerçeveleme etkisidir. Kurumsal iletişimde mesajın doğru şekilde çerçevelenmesi, tüketici algısını yönetmenin en etkili yollarından biridir. Nöropazarlama araştırmaları, mesajların yalnızca içerikleriyle değil, sunulma biçimleriyle de tüketici kararlarını etkilediğini göstermektedir. Beyin, mesajı algılarken onu sunan çerçeveyi dikkate alarak hızlı bir değerlendirme yapar. Yani ne söylediğiniz kadar, nasıl söylediğiniz de önemlidir.

 

Çerçeveleme etkisini birkaç somut örnekle açıklayalım. Bir gıda markası, ürünlerini tanıtırken “%90 yağsız” ifadesi kullanarak sağlıklı bir imaj çizebilir. Bu olumlu çerçeve, tüketicinin ürünü sağlıklı olarak algılamasını sağlar. Aynı ürün “%10 yağ içerir” şeklinde sunulduğunda ise bu kez olumsuz bir algı yaratabilir. Her iki mesaj da teknik olarak doğru olmasına rağmen, çerçeveleme yoluyla tüketici algısı tamamen farklı yönlere çekilebilir.

 

Benzer şekilde, bir şirket çevresel sürdürülebilirlik adına "su tasarrufu" kampanyası düzenlediğinde, bu mesaj çevreci bir imaj çizer. Ancak, kampanya “üretim maliyetlerini düşürmek için su kullanımını azaltıyoruz” şeklinde sunulduğunda, tüketiciler bunu olumsuz bir çerçevede değerlendirip markanın çevreye duyarsız olduğunu düşünebilir.

 

Sonuç: Doğru Mesaj, Doğru Algı

Kurumsal iletişim, sadece bir mesajın iletilmesi değil, aynı zamanda bir zihin oyununun oynanmasıdır. Markaların başarısı, söylediklerinin ötesinde, tüketicilerin zihinlerinde oluşturduğu algıya bağlıdır. Çerçeveleme, mesajı şekillendiren ve anlamını belirleyen bir çerçeve gibi düşünülebilir. Doğru çerçeveleme, mesajı olumlu veya olumsuz yönde etkileyebilir ve tüketicilerin kararlarını yönlendirebilir. Algısal boşluklar, tüketicilerin zihnindeki belirsizliklerdir. Etkili iletişim, bu boşlukları doldurarak markanın değer önerisini net bir şekilde aktarır ve tüketici ile güçlü bir bağ kurar. Güçlü bir kurumsal iletişim stratejisi, markanın itibarını korumakla kalmaz, aynı zamanda tüketicilerle duygusal bir bağ oluşturur. Bu bağ, sadakat ve marka savunuculuğuna dönüşerek uzun vadeli başarıyı beraberinde getirir. 

newsletterTitle

newsletterDesc
newsletterRightTitle
newsletterRightSubTitle
newsletterRightDesc
footerBrandText
headerSocialText
InstagramLinkedin
© Tüm Hakları Saklıdır. Deeper Strategy – 2025
Made with love